Aziz Mahmud Hüdâyî (1541-1628) Şereflikoçhisar’da doğmuştur. Çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da ilk eğitimini aldı. İstanbul’a geçerek Küçük Ayasofya Medresesi’nde tahsilini tamamladı. Medresedeki hocası Nâzırzâde Ramazan Efendi’nin yardımcısı oldu. Daha sonra Edirne Selimiye Medresesi’nde müderris (öğretim elemanı), Mısır ve Şam’da kadılık yapan hocası Nâzırzâde Ramazan Efendi’nin yanından ayrılmadı beraberce hizmet ettiler. 1573’te Mısır dönüşünde Bursa Ferhâdiye Medresesi’ne müderris ve Câmi-i Atîk Mahkemesi’ne nâib (vekil kadı) tayin edildi. Devam eden yıllarda değişik vazifeler alarak hizmetlerde bulundu. Sultan Ahmed Camii’nin açılışında (1616) ilk hutbeyi Aziz Mahmud Hüdâyî okudu.
Kanûnî’nin, kızı Mihrimah Sultan’dan torunu Ayşe Sultan (ö. 1598) ile de evlendiği rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî Safer 1038’de (Ekim 1628) vefat etti. Altısı kız olmak üzere on bir çocuğu oldu.
Hüdâyî, halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir tesir halkası meydana getirdi. Devrin padişahlarıyla yakın ilgi kurmayı başardı. III. Murad, I. Ahmed ve II. Osman gibi padişahlara mektuplar yazdı, öğütler verdi. IV. Murad’a saltanat kılıcını kuşattı. Ferhad Paşa ile Tebriz Seferi’ne katıldı. Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya gitti ve onlarla sohbetlerde bulundu. Evliya Çelebi, “yedi padişahın Hüdâyî’nin elini öptüğünü, 170.000 müride irâdet (el) verdiğini”, belirtir.
Vefat ettiğinde altmışa yakın halifesi bulunduğu rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî, halifeleri ve yazdığı otuz kadar eseriyle Anadolu ve Balkanlar’daki dinî-tasavvufî hayat üzerinde derin tesirler icra etmiş ve bu şekilde tanınmışlığı günümüze kadar ulaşmıştır. Tekkesi, İstanbul’un en önemli tasavvuf ve kültür merkezi olarak hizmet görmüş, bu dergâhtan pek çok ilim ve fikir adamı, şeyh ve musikişinas yetişmiştir.
Otuz kadar eser sahibi Hüdâyî Hazretleri, gerek devrinde gerekse daha sonra yazılan tarih ve bibliyografya kitaplarında “kutbü’l-aktâb, sâhib-i zamân, mürşid-i kâmil” gibi unvanlarla anılması, kendisinin çok kabul gördüğünü gösterir.
Bu muhterem zat gibi üstad, mürşid ve şeyh diye kabul edilen şahsiyetler, naklettikleri o ulvî manaların kaynağı değildirler, sadece nakilcileri, bize aksettirenleridir. Gökyüzündeki Güneşin ışığını yansıtan ayna ne ise bu mübarekler de İlâhî mesajların bize ulaştırılmasında sadece elçi ve vesiledirler, o kadar. Elimizdeki aynayı severken, gökyüzündeki Güneşe hakkını vermeyi de ihmal etmemek lâzımdır, esastır.
Mürşidin ruhu ve kalbi, aynadır. Cenab-ı Hakk’tan gelen feyze mazhar olmuşlardır. Müridine aksedilmesine vesile olmuştur. Dolayısıyla onlara vesilelikten fazla makam verilirse hata olur.
Bu noktadan peygamberler de vazifeli birer elçidirler, Hakk’tan gelen emir ve yasakların tebliğcisidirler ama nihayetinde beşerdirler. Bu mübarek vazifeli şahsiyetlere bu zaviyeden bakılırsa onların da mana noktasında rahat edecekleri unutulmamalı ve bu doğru bakış ile onların dua kapsamına gireceğimiz ümid edilmelidir.
Rabbim, başta Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) olmak üzere bu mübarek şahsiyetlerin yüzü suyu hürmetine bizleri bağışlasın, doğru yoldan ayırmasın, âmin.
Gelin son cümlemizi onun duası ile yapalım ve nihayetinde Fatiha okuyalım:
“Ya Rabbi! Kıyamete kadar bizim yolumuza katılan, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip ruhumuza Fatiha okuyanlar bizimdir. Bize talebe olanlar denizde boğulmasınlar. Ömürlerinin sonlarında fakirlik görmesinler. İmanlarını kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler.”
Mehmet Çetin
29.Ekim.2019 Yeni Foça İzmir
Kaynak: TDV, İslâm Ansiklopedisi; Risale-i Nur Külliyatı.
Yusuf Yalçın’ın facebooktaki paylaşımı
1520
Kanuni
2.Selim
3.Murad
3. Mehmet
1.Ahmed
1. Mustafa
Genç Osman
4. Murad
1640
Aziz Mahmut Hüdai, Üsküdar’ın mukimi
Bir minare gölgesi ona dair hatıra
Her belde asırlardır efsunlu hayalimi
Ne divanlara sığar ne yazılır satıra
Camileri cem eder müminler beş vakit
Beş vakitte her rekat yapılır Hak’la akit
Üsküdar ve Koçhisar’a
Selam, saygı ve muhabbetle.