Dördüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye
Vücudu sarsan hadiseler ekseriyetle gaflet zamanında ikaz için gönderilir. O hadise doğrudan gafletimizle hâsıl olabildiği gibi dolaylı da olarak gafleti dağıtmak için sevk edilmiş olabilir.
Esasen insan, kendine düşkün olduğu gibi hayat ve dünyaya da âşıktır. Ama ne gariptir ki bunlar söz dinlemez bir şekilde fenaya gidiyor, kaçıyor, tutulmuyor. İşte bu ve benzeri hadiselerde insan çaresiz bir şekilde gidenlerin arkalarından baktığı, meftun olduklarının batmaya yüz tuttuğu hengâmede bunlara bir şekli ile mani olacak, fenaya gidenlerin bekaya gitmelerini sağlayacak bir kudret arar. Bu elim vaziyetlere çare arayan Bediüzzaman Hazretleri yine Hasbünâ âyetine müracaat ederek, âyetten âdeta “Mânâma dikkat et!” ikazını aldığını ifade eder.
İnsanın vücudu, vücudu vacip olan Allah’ın eseridir ki, üzerinde bin bir esmasının cilvesi, tecelli ile tezahür etmektedir. Bütünüyle mahlûkat yine Allah’ın esma ve sıfatının tecellisine vesile, tezahürüne vasıta olmak için yaratılmışlardır. Bu noktadan; fena ve gayba gittiği zannedilen ve sevilen bütün şeyler, ayrılığıyla üzüldüğümüz her şey, üzerinde tecelli eden baki esma ve sıfat sebebiyle yokluğa değil, bekaya namzet olmuşlardır ve gayba değil, ileride yeniden ve lâzım olduğu zamanda seyir için İsm-i Hafîz’in hikmeti gereği muhafazaya gitmişlerdir. Dolayısıyla bütün bunlarla; hasbünâdaki “nâ” (biz) çoğul zamir eki ile ifadesinden dolayı vücudumuzdan ayrılan güzel şeylerle, meftun olduğumuz dünyalar ile iman bağı noktasından bir kardeşlik hissediyoruz. Ayrıldıkları, yok oldukları zannedilenlerin her anları ve ef’alleri saklanmaktadır ki hassaten hayat sahibi, şuur sahibi olanlarınki.
Askeriyedeki denetim öncesi yapılan eğitimler, resmigeçitte komutanın göz hizasındaki birkaç saniye sürecek geçit içindir. Göz hizasındaki birkaç saniyelik geçitte âdeta kayda geçiyor gibi bakileşiyor ve maksud hâsıl oluyor. Bu durumda önceki bütün eğitimler boşa gitti denilir mi? Dolayısıyla göz hizasındaki anlık hatıra ve vazife gibi kısa ömürlü çiçek veya böcek gibi mahlûkatın durumlarını bu noktadan değerlendirmek lazım. Onlar, üzerlerinde tecelli eden esmaya yeteri kadar ayinedârlık yaptılar ve varlık âleminden alındılar denilmelidir. Onlar vazifelerinin ikmali ile iman bağı münasebetiyle vazifelerini yapan diğer mahlûkat ile kullukta küllîleşiyorlar. Bu mânâ ile hasbünâdaki biz külliyetine dâhil oluyor. Bu beraberlik neleri çağrıştırıyor acaba?
Aynı askerî birlikte yapılan askerlik, bir ömür boyu alâka ve hatıra bağı oluşturur. Sonraki zamanlarda bir araya gelmeye, geçen günlerin tekrar tekrar hatırlanmasına bitmeyen bir kaynak ve vesile olur. Aynı şeyhe irtibat, aynı hocaya talebelik, aynı üstada itaat gibi rabıtalar, sevimli ve dostâne bir beraberlik ve uhuvvet oluşturur. Aksine bu gibi rabıtalardan mahrum olanlar bu güzellikleri yaşamaktan mahrum olurlar. İşte hasbünâ derken bu güzelliklere dâhil olduğumuzu ifade ederek yaşıyor ve hissediyoruz. Ferahla, hayata yeniden besmele çekerek devam ediyoruz.
Hayatın içerinde karşılaştığımız ve yaşadığımız bazı şeyler de çok dikkat çekicidir. Baharda çok kısa bir zaman diliminde açan ve hemen solan çiçeklerden, beraberliğe doyamadan ayrılıkla uzaklara giden sevdiklerimizden, elde tutamadığımız mal ve mülkümüzden, ulaşamadığımız ama bizden uzaklaşan hayallerimizden hemen çoğunlukla etkilenir ve üzülürüz. Hasbünânın bu üzüntümüzü giderici bir yönü vardır ki şükürler olsun.
Sıralanabilecek ve fakat üzüldüğümüz şeylerin kısa zamanlı gerçekleşmesini bir manâda kâfi görerek- ki dünya doyum dünyası değil- o anlık vücud bulmasını, diğer tahakkuk edenler grubuna dâhil ederek, Rabbimizi bu arzumuzun ebedler ebedinde gerçekleştirmesini niyazla vekil tayin edebiliriz.
Hasbünâ, bitmek bilmeyen manâları ile bizi sohbete, marifete, müşahedeye, muhabbete ve huzura davet ediyor.
Mehmet Çetin
19.06.2016 Doğanbey Beyşehir Konya