Bediüzzaman Hazretleri On Dokuzuncu Lem’anın İkinci ve Üçüncü Nüktelerinde insan vücudunun yapısını anlatırken mükemmel bir saray veya şehre benzetir. Benzetmesinin izahında kıyaslamalar yapar. Ağızdaki dili sarayın kapıcısına, asap ve damarları iletişim vasıtaları olan telefon ve telgraf tellerine benzetir. Dil ile vücudun merkezinde bulunan mide arasındaki haberleşmeyi de o damarların sağladığını ifade eder. Bedenin idaresinde mideyi efendi, dilin de kapıcı olduğunu tekrarlar.
İki Nüktede de ifade edilen, ağza gelen şeyin damarlarla haber verilmesi ile bu haber merkezinin mide olması ifadesi önceki malumatlarımıza göre aykırı görülmektedir. Malumatımıza göre damarlarda kan dolaşır, asaplarla haberleşme sağlanır ve haberleşmenin komuta merkezi mide değil beyindir.
Peki, Üstad malumatımızın hilafına niçin bu ifadelerde bulundu? Bilmediğimiz bir şeyler mi var? Üstadın zamanındaki ilim bu ifadeler seviyesinde idi, sonradan gelişti ve bilgi değişti diyebilir miyiz? Bu ifade Üstada nakıslık vermez mi? Bütün bunların ötesinde bildiğimizi zannettiğimiz şeylerde eksik veya yanlışlık mı var?
Yanlışlık mı var, dediğimiz konuların araştırılmasında Üstadın haklı bizim haksız olduğumuz gerçeğini de defalarca yaşadık. Bakalım bu konu nasıl aydınlanacak?
Risale-i Nur’da bazı konular çok ayrıntılı verilirken bazılarının da genelleyerek verildiğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Ayrıntılı verilen konularda dikkatin ayrıntılarla dağılmamasıyla beraber genel verilen konularda da ayrıntı aranarak genel bakış açısı kaçırılmamalıdır. Burada makama dikkat etmek gerekir. Umumiyetle imanî konulardaki ayrıntılı ve ayrıntısız yapılan izahların ekserisindeki hedef iman ve tevhiddir. Bu zaviyeden bakıldığı zaman şirkin izale edilip, tevhidin esas kılınması makamında kullanılan kelime ve kavramlara bu maksada hizmet eder kullanıldığı görülür. Maksat iman ve tevhid olduğu için makamına göre ayrıntı verilir veya verilmez.
İşte İktisat Risalesinde bahsedilen meselâ damar ve asap kullanımlarını şöyle anlamak mümkün. Üstad Hazretleri bu meselede genel konuşmuş olabilir. Vücuda gıdanın alımında iktisatlı davranmak esas alınmıştır. Diğer bilgiler bu esasa hizmet eden özel-genel kullanımlardır. Bu noktada meselâ, sinirlenen birisinin “Damarıma dokundu” ifadesi elbette özel anlaşılmayıp genel anlamda “Asabıma dokundu” sözü ile sinirlendiği anlaşılır. Bu durumda damarın asap anlamında kullanıldığı anlaşılmalıdır.
Alınan gıdadan dil ile uyarı alındığında bu uyarının damar ile değil asap ile beyne iletildiği bilinen bir hakikattir. İşte burada Üstadın “damar”ı genel anlamında asap manasında kullandığını ifade etmek mümkündür.
Mehmet Çetin
17 08 2015 Çiftehavuzlar Çiğli İzmir