Kapıyı sürgüledim

Avatar photoPosted by

Yazı yazmak için ideal zaman bekleyenlere

Heyecanla içeri girip önce dış kapıyı kilitledim, oh be anahtarın sesini duydum, tamamdır. Odama geçtim, kapısını da kapattım. Pencerelere baktım kapalı, o işte tamam. Neme lazım, perdeyi de çekeyim dedim ve lambayı yaktım.

Masamın başındayım. Bilgisayarımı açtım, heyecanla, ama şunlar bir de hızlı açılsalar hiç de fena olmaz yani. Neyse açılıncaya kadar, koltuğumu ayarladım, gömlek düğmemin birini daha açtım. Masanın üzerinde dikkatimi çekecekleri arka tarafa doğru koydum. Bardağa su doldurdum. Hah işte ekran açıldı, artık başlayabilirim.

Bu anın çok zamandır hayalini yaşıyordum. Hayırlı işime bir muzır mani olmadan başlamalıyım. Hanımı sohbet için arkadaşlarına bırakıp gelmem otuz kilometrenin üzerinde, geçen zamanı siz hesaplayın. Olsun değerdi şu sessizliği yakalamam için. Zira evde kimse yoktu. Küçük oğlum dershanede, büyük oğlum ise genelde gündüzleri yatar, geceleri çalışır, bana mı çekmiş ne?

Gece çalışmak mı dediniz? Bayılırım, gecenin sessizliğine. Gündüzün gürültülerinden bir tanesini bile bulamazsınız. Şu çift cam işini bulanlara rahmet, köpek sesleri bile duyulmuyor. Masama kurulduğum zaman imsak vaktinin nasıl geçtiğini bilemiyorum doğrusu. Arada bir, hanım cebimi çaldırıyor, hemen kapatıyorum. Derken sessiz, bölünmesiz, huzurlu bir yazı yazmanın hazzını yaşamak bir başkadır geceleri.

Hay Allah, kapıyı niçin kapatmıştım? Bu yazıyı niçin yazdığımı neredeyse unutuyordum bile. Evet, masamda idim, bilgisayar da açıldı. Oh, tamam, hemen bir tane word açıyorum, tamam o da oldu.

Nasıl bir başlık koymalıyım acaba?

Hemen aklıma geldi, hanımı bir arayayım da ona buraya kadar olanı okuyayım. Zira onunla paylaşmak benim için çok özel oluyor. Gerçekten çok mutluluk aldığım bir şey, karşımda eşimle o sevinci paylaşmak benim için dünyanın cennet hallerindendir.

Evet, telefonum arıyor, hah işte açtı! “Sultanım! dedim, bir güzel yazı yazdım ki deme gitsin. Yarısına kadar yazdım, bunu hem seninle paylaşmak ve hem de değerlendirmeni almak istiyorum. Ne dersin, okuyayım mı?”

“Sevinirim” dedi, dünyanın bir tanesi. Başladım heyecanla okumaya. Nefes almak için bile zaman harcamıyorum, dikkatli kullanıyorum. Okuduğum kısım “Nasıl bir başlık koymalıyım acaba?”ya geldi, nefesimi aldım. Bekliyorum heyecanla. Nihayet cevap çok ciddi bir şekilde geldi: Çok güzel olmuş. Önceki yazdıklarından farklı. Bu gidişle benim de yazmak istediğim gibi roman yazarsın artık. Bırak olduğu gibi kalsın!”,dedi.

Nasıl buldun? dedim kendime, içimden sessizce? Hemen sevinçle, “Peki Sultanım” dedim ve kapattım, açtığıma sevindiğim telefonu.

Sebat bu ya, azimliyim, devam ettireceğim, hayalini kurduğum yazıyı yazmaya. Neyse bir iki öksürük ve derin nefesin ardından, elimle yüzümü gözümü sıvazladım, tamam aklım başımda imiş, kendimdeyim, o halde devam.

Aksilik bu ya cebim çalmaya başladı, hay Allah! Tanımadık bir numara, açtım. Filan kurumdan arıyorlarmış, reklam için. Özür dileyerek kapattım, ardından sesini de. Başa döndüm, kendime yeniden çeki düzen verdim. Dikkatimi toplamam lazım. Ha bir gayret daha dedim.

Tam klavyeye dokunacaktım, tuvalet ihtiyacı acı acı dokundurdu bu sefer. Hay Allah, yahu sırası mı? Nereden geldi bu ihtiyarlık? Gençliğimde geceye kadar tuvalete gitmeden geçirdiğim günlerin ardından bu hale davetiye çıkardığımı tuvalet yolunda düşündüm. Dönüşüm gidişimden hızlı oldu. Zira acelem var. Bir muzır musallat olmadan yazmam lazım.

Yolda aklıma gelen başlığı yazdım öncelikle, “Sessizliğin İlhamı” Nasıl buldunuz? Güzel değil mi? İşte yakalamak ve yazmak istediğim konunun başlığı da böyle sırlı olmalıydı.

İlk giriş çok önemli idi. Okuyucuyu mest etmenin ilk şartı ilk darbedir, tüh yanlış kelime kullandım. Hemen sildim ve yerine ilk hitap çok önemlidir yazdım, bereket versin bunu da hallettik.

Canım da çay istedi ki sormayın. Olmalı idi şöyle sağ elimin altında bardağım. Bakmadan almalıydım, çekmeliydim yudum yudum. Neyse şimdi sırası değil, işimize dönelim. Eyvah, “dönelim” kelimesi çağrışım yaptı. Hanımın, “gecikme, erken gel, her zaman en geç dönen ben oluyorum” sıkı tembihini nasıl da unuttum. Hemen yazdığımı kaydedip kapattım.

Artık sessiz ve ideal bir zaman daha ayarlamam lazım. Kapıya gidiyorum ama kapı aralıklı, ancak sürgüsü sürülü, hay Allah, kapatmıştım bu kapıyı, dedim, öfkeyle.

Ben yazı yazmak için ideal zamanı ararken, siz de,  size göre önemli işiniz için ideal zamanı aradığınızı unuttunuz mu yoksa?

Gülüyorsunuz değil mi? Öyle olsun, bir gün ben de size gülerim.   Evet, bu satıra kadar okuttum ya, na’ber! Gülme sırası bende şimdi, anladın mı kapıyı sürgülemeyi.

Mehmet Çetin

21.05.2013. (Tashih 31.10.2017) Çiftehavuzlar. Çiğli-İzmir

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir