İhlâs ve sadakat

Avatar photoPosted by

Risale-i Nur’da sürekli anlatılan ve dem vurulan konu ihlâs ve sadakatin günlük hayattaki uygulanması nasıl olmalıdır?[1]

Bu sualin cevabını İhlâs Risalesinde Hz. Yusuf ‘un (as) “Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder; ancak Rabbim rahmet ederse o başka.” (Yusuf 12/53) ifadesi bu konuda en üst örneğe işaret eden bir uygulama notudur.

Konuyu, farklı bir sualle açalım: Yusuf Aleyhisselamın, âyette söz konusu olan hangi davranışı, İhlâs Risalesinde mevzu edilmektedir ve ihlâs ile alâkası nedir?

Sahneyi hatırlayalım. Yusuf Suresinin 23, Âyetinden anladığımız kadarıyla Mısır Başbakanı ve Maliye Bakanı Kıtfîr’in eşi Züleyhâ Hanım, Yusuf’un (as) dayanılmaz güzelliğine yenik düşerek muradını almak ister. Kapıyı kilitleyerek “Haydi! Gelsene! “der. 24. Âyette “ …az kalsın Yusuf da ona meyledecekti…” denilir. Ancak tam bu esnada “Rabbinin delillerini görmeseydi az kalsın” ifadesi ile “Biz Yusuf’u kötülükten ve fuhşiyattan böylece alıkoyduk.” şeklindeki devam eden âyet ile korunduğu anlaşılır.

Niçin korundu? “Çünkü o ihlâslı kullarımızdandı.” kâfi ve net bir işarî izahtır.

Hz. Yusuf (as), o teklifin ardından beşeriyeti muktezasınca tereddüt geçirebilir ya da meyledebilir ki erkek olması noktasından tabiidir. Dikkat edilsin ki “geçirdi” diyemeyiz.

O an, “deliller” denilen ifadenin çok yorumlarından birisi olan babasının parmaklarını ısırır sureti ikaz edercesine gösterilir ve kendine gelen, yardım alan Hz. Yusuf, her şeyin mümkün ve müsait olduğu bu zeminde “Ben Allah’a sığınırım!” diye o fuhşiyattan Allah için çekilir. İşte ihlâs budur!

Evet, bir iş yapacağımız ya da çekineceğimiz zaman, bunu sadece Allah emrettiği için yapmak veya nehyettiği için çekinmek, ihlâsın ta kendisidir.

Yolda gidiyoruz, harama nazar etmeyi yasakladığı için yapmamak, selamı emrettiği için yapmak, ihlâsın cümle içerisinde kullanımı ve uygulamasıdır.

İbadeti, faydaları için değil, desinler için de değil, sadece Allah emrettiği için yapmak; menfî ibadet olan musibetlerde Rabbimizin bizi imtihan etmesiyle beraber o anlarda üzerimizde tezahür edecek olan İlâhî isim ve sıfatların tecelligâhı olmayı düşünerek isyan etmeyip tedbirleri de alarak tevekkül etmek, tatbik edilmesi gereken ihlâstır.

Cephede savaşın en şiddetli zamanında geri çekilmeyip, düşmana karşı mukavemet ederek vuruşmak, vatan savunmasındaki samimiyeti, ihlâsı gösterdiği gibi, bu vaziyeti devam ettirmek ise sadakatin tatbikidir.

İman Kur’ân hizmetinde, ahirzamanın bütün fitne fesat ordularının hücumu zamanında yılmayıp, tereddüt göstermeyip, sadece ihlâsa odaklanıp, kilitlenmek yapılması gerekendir ve bu duruşu Kur’an ve Risale okumalarla besleyerek sebatla devam ettirmek sadakattir.

Haksızlığa karşı durmak, zulmü tel’in ederek adalete yönlendirmek, mazluma da düşüncesinden dolayı değil, sadece zulme uğramışlığından dolayı yardımcı olmak, ifade etmek gibi davranışları sadece Allah rızası için yapmak, ihlâstır. Yılmamak, korkmamak, susmamak ve bu nevi davranışları da akıllıca devam ettirmek, muktezâ-yı hâle mutabık tedbir almak ve ısrarla bu duruşu sürdürmek sadakattir.

Ve inanırız ki bu nevi sabırlı ve hikmetli gayretlerin “Biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” (Yusuf 12/22)  müjdeli âyetine itimad ve istinad ederek ücret ve mükâfatı da Allah’tan bekleriz. Bu dahi, ihlâslı bir duruştur, sadakattir, vesselam.

Mehmet Çetin

27.05.2018 Bostanlı İzmir

[1] Bu makalenin yazılmasına vesile olan İzmir’den İrfan Çiftçi Ağabeye, teşekkür ediyoruz.

One comment

  1. Sadak deyince bir zaman yazdığım üç beş satırı paylaşmak istedim:
    SADAKAT NEDİR?
    1-R. Nur’dan başka ( Velev ki dünyanın en güzel çiçeği de olsa, kaldı ki ondan daha güzeli, daha bedii yoktur) çiçekten bal almamaktır.
    2- Hz. Üstattan başkasını Üstad edinmemektir, gözünün ucuyla dahi olsa başkasına bakmamaktır, zerre miktar da olsa kalben başkasına meyletmemektir.
    3- R. Nur’da bahsi ve izahı geçmeyen ayet ve hadisleri okuyup anlamaya çalışmamaktır hele hele onlarla bir meseleyi izah etmeye kalkışmamak bir başkasına onlarla ders vermeye çalışmamaktır. Zira serdedeceğimiz görüşler, anlayışlar, tefsirler R.Nur’un süzgecinden geçmemiş indi görüşümüzdür ve hata riski yüksektir ve murad-i İlâhiye muvafık düşmeyebilir. Murad-i İlâhiyi en doğru bilen ve bizim istifademize sunan hem de halisiyetin zirvesinde arz eden yalnız ve yalnız Risale-i Nur’dur ve onun Üstadı doğrudan Kur’ân’dır Kur’ân’ın malıdır ve ilmi doğrudan Allah’tandır.
    4- Velev imanı velev içtimai bir mesele hakkında çok beligâne ifadelerle anlatılmış bir başkasının veya bir başka kitabın anlattıklarına itibar etmemektir. Bu noktada R. Nur’un anlattıklarının aynısını yüzlerce tefsir ve binlerce alimler daha beligâne neşrettikleri halde küfr-ü mutlakın karşısında duramıyorlar. R. Nur bir derece buna muvaffak oluyorsa bunun sırrı işte budur. Said yoktur, Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir….. meselesini hatırlamak ve bütün bakış acımızı ve sadakatimizi bu koordinata oturtmak lazım. Üstad neden ben de sizinle bir ders arkadaşınızım diyor ve bizimle birlikte R. Nur’un önünde diz çöküyor. Hakikaten Said yoktur. Said’in ilmi de kudreti de ehliyeti de yoktur. Nerde yoktur? R. Nur’ların yazdırılışında dahli yoktur. Zira O doğrudan Kur’ân’ın malıdır. Mucizesidir. Yoksa Hz. Üstad emsali olmayan dehadır. Zira o Bediüzzaman dır…
    …. İla ahir, daha da uzatıp hatta her birimiz tıpkı bir nefis muhasebesi yapar gibi sadakatimizi kontrol edip balans ayarı yapmalıyız. Bunu yapıp tam sadakatimizi bulur ve korursak ahiretimiz Hz. Üstadın ve R. Nur’un taahhüdü altındadır.
    Vesselam.
    (Şantiye ortamında hele de Avrupa kıtasında deccalizmin ve ona muhabbetin bol olduğu kirli ve menhus manevi atmosferde bu ilhamatın yazıya dökülüşünde kusur etmiş isem affola….

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir