Mehmet Tüylüoğlu
Tüylüoğlu’nun, babalara mal taksimatı tavsiyesi
Her babanın kendine en hayatî vazife edindiği evlâdın rahat etmesi maksadıyla mal bırakma arzu ve gayreti, ilerleyen yaşımda, daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Dolayısıyla iç sorgulamalarıma zaman zaman dostlarımı da dâhil ederek dertleşme çemberi sürekli genişliyor.
İşte bu yazıyı okumakla siz de dâhil olacaksınız, şöyle ki:
Tecrübe edinenlerin ifadeleri, başından geçenlerin nedamet ve tavsiye dolu ikazları, kendilerini zaman zaman haklı çıkarmakla beraber yine de endişelerim izale olmuyor.
Bunu okuyucularımla da dertleşerek paylaşmak, belki müşterek bir kanaati oluşturmak, bir çözüm veya çareye yönlenmeye vesile olur ümid ve duasıyla bu yazıyı kaleme aldım.
Evet, anne ve babamız dünyaya gelmemize vesile olduğu gibi biz de evlâdımızın hayata gelmesine vasıtayız. Bu nokta kaçırılmamalı; vesile ve vasıtayız, yani malik ve sahip değiliz. Allah, insanoğlunun neslinin devamındaki değişmez kuralı koyarken “Rezzak, Rab ve Malik”iyeti bize vermemiştir. O vasıflar, sadece Allah’a aittir.
İlahiyat bilgilerinin ötesinde beşeriyet tecrübesi noktasında meseleyi deşmek istemiştim.
Deşmeyi bir hatıra ile derinleştirelim:
Rahmetli babam Hacı Niyazi Çetin ile yine rahmetli Hacı Mehmet Tüylüoğlu Amcanın dertleştikleri bir sohbetlerindeyiz. Mehmet Amca, o zamanlar bir rahatsızlığının tedavisi için Ankara’ya gidiyor, yüklü ödeme yapıyordu. Her ikisi aynı derdin müşterekliği içerisinde mal ve mülkün evlâda miras bırakılmasını konuşuyorlardı. Bu sohbette Mehmet Amcanın şu ifadesini hiç unutmuyorum:
“Hacı Ağa! Malını, sen hayatta iken evlâdına paylaştır, lâkin mühim bir miktarını da kendine bırak. Ahir ömürde hastalık var, yoksulluk var. Elindekinin hepsini verirsen, evlâdının eline bakarsın. Mal, senin elinde kalırsa evlâdın o malın yüzü hürmetine sana bakar. En iyisi mi, onların rahatı için ihtiyaçlarını görecek kadarını ver, geri kalanı sende kalsın ne olur ne olmaz. Dünyanın bin bir türlü hâli var.”
Evet, bu ibretli nasihat; daha çok, ileri yaştakilere lâzım olacaktır. Hele bir de malı mülkü varsa, o zaman iyi dinlemeliler ve bu makalede bir kısmı yapılan tavsiyelere kulak vermeliler.
Bir ömür boyu çalışmanın birikimi, eskiden beri evlâda teslim ve devir edilir, bazen kabir öncesi bazen de kabir sonrasında.
Bırakılan mal, evlâd için iyi olmasıyla beraber kötü olduğu da yaşanan ve bilinen gerçeklerden.
Allah’ın takdirini unutmamak kaydıyla eğitim ve terbiyenin iyi yapılıp ahlâklı yetiştirilmesi; çoğu zaman evlâdın hayırlı çıkmasını, bırakılan mirasın akıllıca kullanarak ziyadeleştirilmesini netice vermektedir.
Buraya kadar her şey iyi ve ümit verici ama ya evlâd, hayırsız çıkarsa! O zaman ne olacak? Birbirlerine düşmelerine sebep olan o mirasın yüzünden yıkılan kardeşlikler ve yuvaları işittikçe, mezar taşlarına yazılan, şarkılarla haykırılan şu ifadeler kulaklarımızda yankılanır oldu:
Mal bıraktın, mülk bıraktın üşüştük
Kavga ile niza ile bölüştük
Üç-beş karış toprak için dövüştük
Mezarında hüzün ile yat baba
Evlatlarım etsinler diye rahat
Satmadın geçindin kıt kanaat
Evlâdından sana olsun nasihat
O dünyada malın varsa sat baba
Rabbim, atamıza rahmet eylesin, evlâdımızı hayırlı kılsın, âmin.
Konuya negatif bakmak, işi sağlama bağlamaktır. Bu imtihan dünyasında mal, mülk, sağlık, ömür, rızık; bunlar sayılı, bazıları ödünç olarak taksim edilmiş, ödünç olan senin olmayan bir şey başkasına zaten verilmez.
Hele ölmeden önce, hiç kimseye mal mirasını hemen vermeyin.
İster haram olsun , isterse malın temiz olsun, çok çocuklar varsa, çocuklar arasına fitne çıkar, çıkartırlar, bana az, sana çok, bana çirkin, sana güzel verildi…
Hele birde tek çocuk varsa, öyle yada böyle seni satar, arada kalırsın.
Kendi kanından olanın ihanetini yaşayan, imtihanın en acısını tadandır. Çevrenizde kesinlikle bu durumu yaşayanlar olmuştur. Kınama, sınanma !
Ben her şeyi bilirim diyen, sonunu beklesin!
Nejdet Keleş
Sayın Çetin
Yine bulup çıkarmışsın büyüklerimizden çok değerli ibret verici nasihatleri. Sana her zamanki gibi teşekkür ediyor sevgilerimi sunuyorum.
Tanıdığım bir çok zengin insan vardır ve bunların bir kısmı helal olmayan kazançlarla biriktirilmiş servet mal mülkle sermayedir.
Bu insanların bıraktıkları mal mülk servet de sermaye çocuklarının bir kısmı tarafından eskiden olduğu gibi yönetilirken bir kısmı ise kazanıldığı gibi sarf edildiğini görüyorum ve bundan ibret alıyorum ve diyorum ki hey be kardeşim sana söylemiştim sağlığında sen öldüğünde bu malın sana faydası olmaz belki çocuklarına da olmaz demişti.
Bazı söylediklerimi görüyorum da gerçek oluyor ben 90 yaşına girmek üzere olan birisiyim çocuklarıma her şeyimi bıraktım ancak oturacak bir evim bir maaşım bir de merhum eşimden aldığım maaşımla Ankara’da fakirhanemde yalnız başıma yaşamaktayım.
Evet çocuklarım var onların da kendilerine göre sıkıntıları ve çocukları var hiçbir zaman onlara yük olmak istemedim onlarda bana her an yardımcı olmaktadırlar Allah kendilerinden razı olsun.
İsimlerini söylediğiniz muhterem büyüklerimiz hacı Niyazi Çetin ile hacı Mehmet Tüylüoğlu merhumlarımızı ismen tanıyorum rahmetle anıyorum onların sözleri kulaklara küpe olacak kadar önemli ve ibret vericidir bugünün gençleri yarının büyükleri babaları servet sahibi olacakları için bu sözleri birer ibret levhası olarak yazıp başucu kitaplarının içinde saklamalıdırlar.
Sayın Çetin sizi her zaman takdir ettiğim gibi bu yazınızla da muhteşem buldum. Merhum babanız ve aziz dostu Tüylüoğlu merhumları rahmet ve saygıyla anarken bu hizmetlerinizden dolayı gözlerinden öpüyorum uzun ömürler diliyor hayırlı hizmetlerinin devamını Rabbimden niyaz ediyorum.
Avni Çiçek
S. A. Allah Rahmetiyle muamele etsin. Bu nasihat dünyevî zaviyeden bakıldığında doğrudur. Lakin hacı da olsak hoca da olsak baktığımız zaviyeyi doğru açıya oturtmazsak isabet kaydedemeyiz. Hatırlarsan ki Allah razı olsun bizim gayr-i menkulleri taksime uygun halde müstakil tapular haline dönüştürmüştün. Babamın ahir ömründe bir akşam babamla hep beraber oturup teorik olarak paylaşım yapmıştık. Herkes gidince ben babamla baş başa kalmıştım. Babama dedim ki: Baba sağlığındayken kimseye bir şey verme, verirsen kimse sana bakmaz…. Hem bak az önce kendi aramızda paylaşabildik. Senden sonra da aynı minval üzere paylaşabiliriz, üzülme. Ama sağ iken verme…. dedim ama şimdi düşününce pişmanım öyle dediğime… Çünki adamcağızı “ben ne biçim evlatlar yetiştirmişim. Evladımdan bu kadar açık sözlülükle bu vefasızlığı da mı işitecektim” diye üzdüğümü şimdi fark ediyorum. Hâlbuki “Ene ZANNİ abdibi” yani “Kulum bana nasıl zan beslerse ona öyle davranırım” ayeti mucibince evlatlarımız hakkında böyle bir zanna kapılırsak Allah da onları öyle davrandırır. Ayrıca biz evlatlarımıza verdiğimiz terbiye ve ahlaka ve genetiğimize güvenmiyoruz demektir aynı zamanda. Ne ekersek onu biçeriz. Hayatımız boyunca kimseye taammüden bir kötülük, haksızlık ve su-i zan yapmadıysak endişeye mahal yok. Hüsn-ü zan, tevekkül ve teslimiyet selamettir. Bütün bunlara rağmen sonuç menfi olursa da o çocuğun imtihanıdır. Vesselam.
Mekanın cennet olsun Mehmet amcam rahmetiyle dükkânlarımız karşı karşıyaydı. Sene 1973 ilk ayları rahmetli babam evde hasta. Dükkâna bir müşteri geldi naylonlu urganlardan 10/12 top arttırdı dışarı çıkarttık. Ben bir araba çağırayım, diye gitti adam. Rahmetli Mehmet amcam bizi takip edermiş hemen geldi Aman Şaban, sakın ola para evde, gel gidelim. Orada sana vereyim derse sakın ola malı verme, parayı getir, malı öyle al, de. Yoksa paran gider. Ben de onu söylediklerini tuttum. Adam gelince, amca parayı vermezsen malı vermem, dedim. O da bana bir sürü hakaret gitti gitti. Adamı öğrendim nereli olduğunu, ne yaptığını, kimdir, diye. Meşhur bir köylü, elini veren kolunu alamıyor. Yani Mehmet amcama bir sürü dua ettik Allah razı olsun senden, diye.