Kaderin hissesi var!
“Başa gelen her işte iki sebep var: Biri zâhirî, diğeri hakikî.”[1], şeklinde ifade edilen mananın makamı noktasından hayata bakıldığında, her şeyde kaderin hissesini görmek mümkündür.
Vakıanın görünen cephesindeki sebepler, nihayetinde orada kazası icra edilene vesile ve vasıtadır, zira âlemde her şeyin bir sebebi vardır. Bu cephede hemen her şey İlâhi ilim tarafından bilinen, takdir edilen ve vakti gelip vuku bulduğunda da kader olduğu anlaşılan vakıalar isbat eder ki zahirdeki sebep, asıldaki hakikî sebebin zuhuruna vasıtadır. Bu noktadan denilir ki her şeyde kaderin hissesi vardır.
Risale-i Nur’dan nakledeceğimiz örnek metinlerle meseleyi anlamaya çalışalım.
“Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte, kader-i İlâhî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir. ”[2]
Yaşanan vakıalarla kaderin adaletine getirilen bu örnek metinde, kaderin izi, hissesi anlaşılır.
“İnsanların sana ettikleri ayn-ı zulümlerinde, ayn-ı adalet olan kader-i İlâhî’nin büyük bir hissesi var.”[3]
Yukarıdaki metnin bir başka misali manasında olan bu metinde de kişiye yapılan haksızlıklar, muhtemeldir ki öncesinde işlenen bir başka hatanın ertelenmiş cezasının şimdi icra edilmesi gösterir ki bu işte kaderin hissesi vardır.
“Acaba, bir gün adavete değmeyen bir şeye, bir sene kin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar? Hâlbuki mü’min kardeşinden sana gelen bir fenalığı, bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemezsin. Çünki evvelâ, kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.”[4]
“Mustafa Paşa ile bir gün at yarışına çıkarlar. Fakat kasdî olarak Mustafa Paşa gayet serkeş ve talimsiz ve hiç binilmemiş bir at hazırlanmasını emreder. Molla Said’e binmek için verir. (Allahu a’lem, attan düşüp ölmesini istemiş.) On altı yaşında bulunan Molla Said, serkeş atı biraz dolaştırdıktan sonra koşturmayı arzu eder. At, onun verdiği istikametten çıkarak başka bir istikamete doğru koşar. Var kuvvetiyle durdurmak ister ise de muvaffak olamaz. Nihayet çocukların bulunduğu yere gider. Cezire ağalarından birisinin oğlu yol üstünde iken hayvan iki ayağını kaldırıp çocuğun omuzları arasına vurunca çocuk yere düşerek hayvanın ayakları altında çırpınmaya başlar. Nihayet etraftan imdada ulaşırlar. Çocuğu hareketsiz ölü suretinde görünce Molla Said’i öldürmek isterler. Ağanın hizmetçileri hançerlerini çekince, Molla Said hemen rovelverine el atar ve adamlara hitaben:
‘Hakikate bakılırsa çocuğu Allah öldürmüş, zahire bakılırsa at öldürmüş, sebebe bakılırsa Kel Mustafa öldürmüş. Çünkü bu atı bana o verdi. Durunuz, ben gelip çocuğa bakayım, ölmüş ise sonra muharebe edelim’, diyerek, attan inerek çocuğu kucaklar. Çocukta hareket görmeyince, soğuk suyun içine batırıp çıkarır. Çocuk gülerek gözünü açar. Bunun üzerine bütün ahali mütehayyir kalırlar.”[5]
Son metinler de kaderin hissesini teyiden dile getirilen hakikatlerdir.
Mehmet Çetin
30.06.2024 Yeni Foça İzmir
[1] Nursi, Mektubat, s. 60 (13. Mektup)
[2] Nursi, Sözler, s. 525 (26. Söz)
[3] Nursi, Lem’alar, s. 392 (26. Lem’a)
[4] Nursi, Mektubat, s. 313 (22. Mektup)
[5] Nursi, Tarihçe-i Hayat, s.53
Abdullah
İçtima-i ve siyasi hayatta cereyan eden hadiselere de bu adese ile bakılabilir ve bakılmalıdır ki doğru bir hüküm çıkarılsın. ” Hangi fiilimizle kadere fetva ver dik ki bu başımıza” deyip bir iç muhasebe yapmak gerekiyor. Yoksa, kader cihetini hiç nazara almadan işi tamamen zahiri sebeplere bağlamak insanı doğru bir neticeye götürmez. Hatta mutezile anlayışına götürür. Mutezile; beşer fiillerinin hâlıkıdır der şirke düşer. Aynı zamanda kadere zımni bir itirazı da ihtiva eder. Yanlış basmamak için zahiri ile batını, kader cihetiyle, beşer cihetini beraber düşünmek gerekiyor ki hataya düşülmesin, yanlış hüküm verilmesin. Mehmed yazarımızın kader cihetindeki çalışma ve gayretlerinden dolayı tebrik ediyorum.