Vermekten çok hoşnut olan Rabbimiz, affetmekten de hoşnut kalmaktadır. Bir başka ifade ile affetmek isteyen Rabbimiz, af dilememizi de istemektedir.
Bu hâli en güzel şekilde, Ebu Eyyub’un rivayet ettiği şu hadiste görüyoruz:
“Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ Hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek, fakat tevbeleri sebebiyle mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.” [1]
Hadis; Gaffâr (çok affedici), Halîm (Tevbe etme zamanı tanıyan), Tevvâb (tevbeleri kabul eden), Afüvv (affeden) gibi Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatları mucibince işlenen günahın ardından tövbe dileme, affedilme esası üzerine tanzim edilmiştir.
Bu hadisten murat, işledikleri günahtan dolayı günahkârı teselli etmek değildir. Zira Resul-i Ekrem (asm), insanları günah ve küfürden kurtarmak üzere gönderilmiştir. Hadis, işlenen günahtan tövbeye teşvik ederek, Allah’ın affediciliğinin pek büyük olduğunu ve mağfiretini beyan eder.
Bakara Suresinin 222. Âyetinde geçen “Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever” ifadesiyle dile getirildiği gibi Allah Teâlâ, ihsanda bulunmayı ve günahkâr olanları da affetmeyi sevmektedir. Buna, Allah’ın yukarıda zikrettiğimiz birçok ismi delâlet eder.
Peygamber Efendimiz (asm), tövbe etmeyi ısrarla teşvik etmiştir. Allah’ın sonsuz rahmetini, affediciliğini; kulun hatasını anlayıp kendisine yönelmesinden ve af dilemesinden son derece memnun olduğunu, tövbe kapısının sekeratın son anına kadar herkes için açık olduğunu ve bunu da bizzat kendisinin günde yetmişten fazla tövbe ve istiğfar ettiğini bildirmiştir.
Öncelikle bu Hadîs-i Şerif; günah işlemenin insan tabiatından gelen bir durum olduğu, insanın günah işleyebilecek bir kabiliyette yaratıldığı, melekler gibi olmadığı, iradeli bir varlık olduğu ve bu iradesini günah işlemeye veya tevbe etmeye sarf edebileceği manalarını ifade edebilir. İnsanları, tabiatı gereği hata ve günah işlemeye elverişli kılmak onları günah işlemeye teşvik etmek manasını ihtiva etmez. Burada önemli olan nokta günahta ısrar etmemek ve irademizi tevbe etmeye yönlendirmektir.
Hem Hadis, Allah Teâlâ’nın affını, günahkârları tevbeye teşvik için onlara olan mağfiretini beyan etmektedir. Öyleyse hadisten murad olan bir başka mana şöyle olmalıdır: Allah Teâlâ, muhsin olanlara vermeyi sevdiği gibi, günahkâr olanları da affetmeyi sevmektedir. Yoksa Allah ü Teâlâ’nın, hâşâ insanların günah işlemesini istiyor veya teşvik ediyor, demek değildir.
Bundan anlaşılan bir diğer önemli nokta ise insanın tevbe etmesinin çok ehemmiyetli olduğudur. İstiğfarın Allah katında ne kadar makbul olduğunu bizlere göstermektedir.
İşlediği günahı, kaderinde olduğu için yapmak mecburiyetinde kaldığını hatalı şekilde iddia eden günahkâra bu hadis, cüz-i iradesini kullanarak tövbe ve istiğfar dileyerek affedilme iradesini göstermesine işaret etmektedir.
İnsanın işlediği günah ne kadar fazla olursa olsun, Allah’ın affediciliğinin daha büyük olduğunu, “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” [2] ayetine dayanarak ifade edebiliriz.
Ümitsizlik gibi ayetle yasaklanan davranıştan ziyade işarî mana ile tevbeli ümide yönelen davranışlar özlemimiz olmalı, yaşadığımız ve yaşayacağımız olmalı.
Mehmet Çetin
28.08.2018 Yeni Foça İzmir
[1] Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da’avât 105, (3533)
[2] Zümer, 39/53