Zikr’ül-cüz iradet’ül-küll usûlü

Avatar photoPosted by

Zikr’ül-cüz iradet’ül-küll usûlü

Kur’ân-ı Kerim’deki anlatım metodu olarak kullanılan zikr’ül-cüz iradet’ül-küll; günümüzde kapsamlayış anlamındadır. Belâgat kuralı zikr’ül-cüz iradet’ül-küll ile cüz’ün zikrinden murad, küllî iradenin ifade edilmesidir. Cüzden bahsederken, parçanın da dâhil olduğu bütünü kast etmektir. Burada kastedilen sadece o ifadenin kendisi değil, o parçanın da dâhil olduğu bütün olarak kullanılan bu usûl, Kur’ân’da kullanıldığı gibi, tefsirlerde de aynı metodun kullanıldığı vakidir. Edebî sanatlardan “mecaz-ı mürsel”e örnektir. Yelken ufukta göründü, derken sadece yelkenli kayık değil, beklenilenin görülmesi de anlaşılır.

Evet, “bir cüz’ün sübutuyla küll sabit olur, bir ferdin vücuduyla nevi tahakkuk eder, zira inkâr eden küllünü inkâr eder.”[1], ifadesi aynı kapıya çıkar. Hakikaten; bir parçasının ispatının yapılması ile geriye kalan hepsinin de ispatı yılmış olur. Bir bütünün bir parçasının inkârı da hepsinin inkârını ele verir.

Cüz-i ihtiyârînin bahsinden maksadın küllî irade sahibi olan Allah’ın iradesine işaret etmek olduğu anlaşılmalıdır.

“Hem namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (Bakara, 2: 43), ayetinde, zikr’ül-cüz iradet’ül-küll anlatımının kullanılmasıyla namaz ve zekâtın zikri ile bu ayetin ilk muhatabı olan Yahudilere, namaz kılan mü’minler ile beraber namaza dâvet vardır. Namaz ve zekâttan uzak duran Yahudi ve münafıkların aynasıyla namaz ve zekâttan uzak duranlara çağrı yapılır.

“Gecenin bir bölümünde de O’na secde et. Hem de O’nu uzun bir gece tesbih et.” (İnsan, 76: 26) ayeti ile sadece gece namazı değil diğer vakit namazlarına da işaret vardır.

Bediüzzaman, Yirmi Sekizinci Mektup’ unda “Sözler’ deki hakaik ve kemalât benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir. Hatta Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur’ân’iyeden süzülmüş bazı katarattır. Sair risaleler dahi umumen öyledir.”, derken sadece Sözler’i değil, bütünüyle Risale-i Nur Külliyatı’nı kastetmektedir.

On Birinci Söz, Otuzuncu Söz ve İkinci Şua’daki malûmattan hareketle Cenab-ı Hak, kendisine ait sıfatlardan cüzî birer numune nev’ini, insana emaneten vermiştir. Bunlar bizdeki ilim, irade, kudret, konuşmak, işitmek, görmek gibi duyularımızdır. Bu cüz’î şeylerin ihsanındaki iradenin şu ifadeye işaret olduğu anlaşılmalı: Bizdeki bu duyularla âlemi okuyup, tetkik edip, onlardan keşfederek bir şeyler ortaya koymamıza vesile olan bu sıfatlarla bu kadar şeyleri yapabiliyorum. İşte bu sıfatların asıl sahibi olan Allah o sıfatların sonsuz kemal ve cemal derecelerinin sahibidir. Cüz’î sıfatların verilmesi Cenab-ı Hak’taki azametine işarettir.

Ayetlerde incir ve zeytin bahsi geçer, onlara dikkat çekilir. Bundaki murad sadece o nimetlere dikkat çekmek değil, o nimetler bağlamında eşya ve hâdiselerdeki rububiyetin izlerine, tecellilerine işaret ederek cemalî ve celâlî tecellileriyle Cenab-ı Hakkın azametine, uluhiyetine ve rububiyetine işaret etmektir.

Günlük hayatımızda da bu usûl kullanılmaktadır.

Bir devlet yetkilisi “Benim memurum…”, dediğinde hemen elinin altındaki memurunu değil, bütün memurları kast etmektedir. Benim evlâdım artık işinin ehlidir, ifadesi evlâdın maharetine işarettir. Benim memurum işini bilir, ifadesi ile de bir şeylere işaret edilmiştir, derim, ne dersiniz?

Mehmet Çetin

14 Şubat 2021 Yeni Foça İzmir

[1] İşârâtü’l-İcaz (2017), s. 288

One comment

  1. Yeni Asya Gazetesi’ndeki köşemize yapılan yorum:
    Ramazan Çalışan
    14.5.2022 11:26:55
    Sayın yazar, meselenin daha kolay anlaşılabilmesi için (cüz-küll) ve (cüz-i-küll-i) kavramlarının izahı yapılması faydalı olurdu diye düşündüm. Cüz, “kısım, parça”, küll ise, “tüm, bütün” demektir. Buna göre, bir insan bedeni bir küll, bir bütün ise, her bir organ ise o bedenin bir cüzü, bir parçasıdır. Küllî, bir cins, bir topluluk, bir şahs-ı manevî; cüzî ise o küllînin bir ferdidir. Demek ki, küllînin fertleri var. Küllün ise fertleri değil parçaları, kısımları vardır. Bütün bunlardan kast edilen mana ise: Bir küllün parçaları yahut küllînin fertleri ayrı İlâhlara isnat edilemez. Parçayı kim yaratmışsa bütünü de o yaratmıştır. yani, bir insanın elini ayağını Allah(cc) yaratı denirse, insanı da mı Allah(cc) yarattı denilmeyeceği gibi, Bir insanı Allah(cc) yarattı denildiğinde bütün insanları da Allah(cc) mı yarattı denilmez.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir