Yazarın takıntıları

Avatar photoPosted by

“Bu konu hakkında bir yazımda da söylediğim gibi” diye başlayan ifadelerle yazarın takıntısı tezahür eder. Devam eden konuşmasının kesilmesini istemediği gibi ilgi ile dinlenilmesini ister. Tenkitten hoşlandığını söylese de takdir arar.
Bir sohbet ortamından akraba zeminindeki konuşmalara varıncaya kadar aynı ifadelerin zuhurunu değişik şekillerde görmek mümkün.

Bir sohbet ortamı, kır gezisi, piknik eğlenceleri onun için malzeme kaynağıdır. Herkes müşterek konu ile meşgul iken yazar iç dünyası ile baş başadır. O zeminlerde zihnine takılan bir konu, görülen bir manzara, kulağa gelen bir ses onun tefekküre dalmasına sebep olmuştur bile. O artık biraz sonra not almaya başlar.

Herkes bulunduğu halin zevkini yaşarken o ise bu hazzını kayıtlara alarak ebedileşmesini düşünür, dolayısıyla diğerlerinin yaşadığı mutluluktan kısmen mahrumdur.

Yanında eşi, evladı veya yakınının olması onu mazideki hatıralarını da anarak şimdiki zamandan geleceğe gitmesine mani olamaz. Zira o, mazideki hatıralarını şimdiki zamanda yoğurarak geleceğe taşımakla meşguldür kucağında torunu da olsa. Evet, hatıralarına ziyadesiyle bağlıdır. Şimdiki zamana geçmişinden ibretler çıkarak geleceğe nasihatte bulunur.

Toplumun aydınlatılmasında kendini vazifeli görür. Bundan bir ayrıcalık isteyerek bilgi ve ilgi odağı olmak liyakatini kazanmalıdır. Sürekli okur, araştırır. Tartışmaların sözlü olmasını istemesi ile beraber yazılı olmasını tercih eder. Zira söz uçucu, yazı kalıcıdır.

Ele aldığı çalışması esnasında zihnen çok yoğundur. Kendisine yönelik konuşmaları fiziken dinler ama kafası yazacağı yazıda, işleyeceği konudadır. Bir cümle ile icabında saatlerce günlerce meşgul olur. Defalarca yazboz yapar. Nihayet bulduğu en anlamlı şekli ile mutlu olur, defalarca okur, dinler, dinletir. “İlham”ı beyin kendisini ziyareti onu ziyadesi ile memnun ve mutlu eder.

Yazar kendisini şu konularda sorgular: Dil öğrenimim yeterli mi? Bunu uygulamalarla geliştirdim mi? Yazacağım konu üzerinde yeterince bilgi edindim mi? Yazacaklarımı iyi düşündüm ve sıraladım mı? Bunları eksiksiz yazdım mı? Yazımda gereksiz şeyler var mı? Dil yanlışı yapmamaya dikkat ettim mi? Anlatıma en iyi biçimi verdim mi? Kullandığım dilin anlaşılır olmasına dikkat ettim mi?[1]

Eserlerinin yayını, pazarlanması konusunda ziyadesiyle sıkılır. Zira kendisi o işin adamı olmaktan uzaktır. O, fikir üretmekle meşgul olduğu için bu meseleler onun ayak bağıdır.

Kendi iç dünyasında duygusallık ağır bastığından dolayı kendisine ve Rabbine samimidir. Öz eleştiriyi kendine rahat yaparken bazen dışa belli etmede çekinebilir ve hatta savunmaya da geçebilir. Böylesi durumda olanlar gibi çekilmez de olabilirler.

Genelde benzerlik gösteren bu takıntıların özelde farklılık göstereceği gerçeğinden hareketle mevcut yazarlar kadar farklı takıntıların olacağını söylemek mümkündür. Dolayısıyla bu farklılığın farkında olarak yaşamak yazarın vazifesi iken onlarla yaşamak da okuyucunun olsa gerek.

Mehmet Çetin

14 08 2014 Batıkent Ankara


[1] Ömer Asım Aksoy, Dil Yanlışları, sh. 8

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir