Sıcakta eriyen eneler

Avatar photoPosted by

Geçen hafta ‘sıcakta erimeyen eneler’den bahsetmiştik. Bu hafta da sıcakta eriyen enelerden bahsedeceğiz, nasip olursa.

Erimekten maksat fani olmaktır. İhlâs Risalesi’nde bu özelliğin ‘tefani (birbirinde fani olma)’ şeklinde isimlendirildiğini okuyoruz. Kardeşlerinde fani olmak yani kardeşlerinde bütünleşmek. Bütünleşmek, parçaların bir araya gelerek münasip bir şekilde vaziyet almasıdır. Birbiri ile birleşen su damlaları gibi beraberce o büyük havuza akmaktır.

“Evet, bahtiyar (odur ki), kevser-i Kur’ânî’den süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nevindeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir.”[1]

Havuz, bütünüyle cemaati temsil eder. Bir manada cemaatin şahs-ı manevîsidir. Bu havuza teslim olunduğu zaman şahsî faziletlerimiz küllîleştiği gibi, ferdî hatalarımızın ise cüz’ileştiğini, hatta hesaba katılmaz dereceye düştüğünü görürüz.

Mensubu bulunduğumuz şahs-ı manevîde umumî meşveret heyetimiz var. Buradan en küçük mahalle kadar meşveret heyetleri teşkil edilmiştir. Heyetlerimiz arasındaki tesanüt ise son derece ehemmiyetlidir. İşte su satırlara sığmayacak hususiyetlere sahip o büyük meşveret havuzu her derdimizin çözümü, her nevi meselelerin mütalâa edildiği esaslı bir uzvumuzdur. Meşvereti yapmak ve tâbi olmak ise âyet ve sünnetle emredilen husustur.

Nerede bir sıkıntı varsa hemen meşveretle halline gideriz. Meşveret esnasında herkesin niyeti rıza-ı İlâhî ile iman hizmeti olduğu için fikirler izah ve ispat edilir, tartışılır, müzakere yapılır. Neticede çıkan karar kendi fikrinin tersine de olsa artık kişiye düşen meşverete tâbi olmaktır.

O halde her şeyin başında ve ilk esas olarak Allâh’ın rızası ve ardından Rabbimizin emri olan kardeşliğin yayılması ve uygulanmasına ehemmiyet vermek gerekir. “Kardeşlerini tenkit etmemek ve faziletfürüşluk nevinden gıpta damarını tahrik etmemek” tarzındaki hareket ile beraber “bütün kuvvetin hakta ve ihlâsta olduğu” bilinmelidir. “Kardeşlerin meziyetlerini kendi meziyeti bilerek hareket etmek” ise kardeşliğin esasıdır.

Mezkûr özelliklere sahip olmak ancak bir buz parçası olan enenin sadece o havuzda eritilmesi, buzun suya dönüşüp o büyük suya kavuşması ile mümkündür.
Üstad  buzun erimesini neden havuzda istemekte acaba? Buz, havuz olmayan yerde de erimez mi? Niçin havuz? Buz elbette bir bardak ve tabakta da erir, ama bu durumda bardak ve tabak kadar genişlik veya mana kazanabilir. Bir kapta erimeyen buzdan hâsıl olan su ise, boşa akar gider.

Havuzda erimek, havuz kadar büyümek, önceki cirminden daha büyük olmak, eksiklik ve kusurlardan azade olarak bütünleşmek gibi sıralanabilecek manalar akla gelir.
Havuz ne kadar büyük ise muhtevanız da o kadar büyüyecek, güç ve kuvvetiniz de büyüyecek, yapılan duaların tesiri çoğalacak, edilen hizmetlerin meyvesi ziyade olacak, rahmet-i İlâhiyenin inzali fazla olacak, inşaallah.

Bu kadar sıcak ve ter ü taze güzellikler karşısında erimeyen ene kalmamalı. İyilikler anılmaya, kötülükler unutulmaya mahkûmdur. Müşerref olunan ihlâslı insanların halleri dillere destan olur. Bunlar enenin eritilmesi ile mümkün olan güzelliklerdir.

Bütün bu sıfatlar mevcut olan enenin havuzda eritilmesi ile hâsıl olmaktadır. O havuza dâhil olan enelerin erimesi ile kazanılacak kuvvet birlik ve beraberliğin devamına, uhuvvetin idamesine, ihlâsın ihyasına vesile olacaktır, inşaallah.

Bizi enaniyetten vurmaya çalışan ehl-i dünyaya mukabil buz gibi enemiz ile ortada durursak hedef olmak durumunda kalırız. Ama enemizi o büyük havuzda eritirsek kimsenin hedefi olmayız.

Geçen haftaki duamızı sıcak temennilerle eriterek yenileyelim: Sıcacık dualarla, sıcakta eriyen enelerin büyük havuzlara sığmayacak kadar büyüyen kalpleriyle beraber kardeşane semaya kalkan ellere dualarımızı katarak Rabbimize takdim ediyoruz.

Ya Rab! Nefis ve enemizi Kur’ân pınarından süzülen tatlı, büyük havuzda eritenlerden eyle, âmin. Gözümüzü açıp kapatacak kadar dahi olsa bizi, nefis ve enaniyetimize bırakma, bi hürmet-i Seyyide’l-mürselîn.

Mehmet Çetin

18.08.2012.Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir


[1] Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, sh. 401

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir