İhlâssızlıkla gelen şefkat tokatları 1

Avatar photoPosted by

İhlâs Risalesi okumaları 29

Mekke’nin fethi sonrasında Huneyn’i de fethetmeye giden İslâm ordusundan bazıları Resul-i Ekrem’e (asm) gelerek, peşinde oldukları harbi, mevcudu on iki bin kişilik ordusuyla kazanacağından bahsederler. Resul-i Ekrem (asm), kibir kokan bu ifadelerden sıkılır, rahatsız olur ve üzülür. Huneyn’i bahseden âyetlerin arka plânında dikkat çekilen husus, ordudaki gücün azametine kapılarak, kısmî gaflete düşüp, zaferi ya da hezimeti ihsan edenin Allah olduğu esasından bir anlık ayrı düşünme, ifade etme ve fiiliyatta bulunma bu âyetin bir manada inzal sebebi olabilir. Ama Resul-i Ekrem (as), sebebleri sebeb olarak itinayla değerlendirirken zafer ya da hezimeti ihsan edenin Allah olduğunun derin idraki içerisinde idi ki meselenin derin noktası olan ihlâsın gereği budur.

Barla’ya ilk geldiği yılları takip eden süreç, Risale telifi ile devam eder. Nihayet, Eğridir müftüsü sohbet-sual halkasına dâhil olur. Hemen her şey rayında ihlâsla devam ederken her ne oldu ise oğlunun Barla’ya öğretmen olarak nakli sonrası muhalif yöne kayan müftü ve nahiye müdürü marifetiyle olmadık problem çıkarılır. Çileden çıkarırcasına Üstada zulüm yapılır ve o da defalarca müftüyü-müdürü ikaz eder.

Daha sonra Isparta merkeze nakledilir. Orada iken Barla’da temelleri atılan Risale-i Nur ile Kur’ân hizmetinin önü hızla açılır. Âdeta altın çağı yaşanır. Lâkin kaderin hükmü hâkimdir.

Barla, Isparta ve civarından toplanan talebeleri ile beraber, mahut olarak sıralanan isnatlarla Ağır Cezada yargılanmak üzere Eskişehir’e nakledilir. Meşakkatli yolculuk sonrası Eskişehir Hapishanesi’ne getirilir.

Aynı hapishanede Nakşî şeyhi, Şeyh Şerâfeddin Dağıstanî (1875-1936) ve yirmi sekiz müridi var idi. Şeyh, meşhurdu ki hakkındaki şu notu buraya alalım:

“Kurtuluş Savaşı yıllarında gösterdiği üstün hizmetleri ile Ankara’nın dikkatini çeken Şeyh Şerâfeddin ile Gazi Mustafa Kemal arasındaki ilişki, … Şeyh Şerâfeddin’in vefatına kadar devam etmiştir.”[1]Aynı kaynakta, sonraki yıllarda Mustafa Kemal ile Çankaya’da gerçekleşen görüşmelerden bahsedilir.

Barla ve Isparta sahnesinde daha ziyade sıkıntı sebebi olan vakıalar söz konusu edilmeyip Eskişehir Hapishanesi’nde yaşanan bir hadise, Bediüzzaman’ın dünyasında tepkiye sebeb olur.

Acaba niçin?

İşte bu noktayı merkeze alarak yaşanılan bunca sıkıntıları bir şefkat tokatı olarak değerlendiren Bediüzzaman Said Nursi, Yirmi Sekizinci Lem’a’nın On Yedinci Nükte’sinde, yaşadıkları muhakeme ve hapis meşakkatini En’âm Suresi’nin 44. Âyeti projektöründe değerlendirir.

Gerçi, şefkat tokatlarını bahseden risale te’lif edileli birkaç sene olmasına rağmen, kısmen muhtemel hatalar devam ediyor olmalı ki bir yenisi daha zuhur ediyordu.

Ne olmuş ki şefkat tokadı olarak algılanıyor? Bediüzzaman niçin böylesine bir tepki veriyor?

Haftaya devam edelim inşaallah.

Mehmet Çetin

07.12.2019 Yeni Foça İzmir

 

 

 

 

 

 

 

[1] http://hakkani.org/biyografi/seyh-serafettin-dagistani-hazretleri–1

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir