Dil Hâkim mi, Hadim mi?

Avatar photoPosted by

Bediüzzaman Hazretleri kuvve-i zaika diye ifade ettiği dilin ideal anlamda kullanılmasına fevkalâde ehemmiyetle dikkat çeker.

Dil, İlahi rahmet olan gıdaların tadılmasında müfettişlik vazifesiyle beraber; kelimelerin tanzim ve ifadesi vazifesinde kalbe, ruha, akla ve şuura tam bir tercüman ve santral olmaktadır. Bazen bir kısım manaların ifadesinde aciz kaldığı veya sükûtuyla ifade ettiği, konuşmadan konuştuğu halleri ki çok müstesna ifade şeklidir. Bu son ifade şekli çok yüksek zevatın ahvali olduğu gibi birbirini seven iki kişinin de dili kullanmadan göz ve kalp dili ile haberleştiği bir keyfiyettir.

Biz bu mütalâamızda Üstadın üst düzey anlamdaki hem kullanım alanlarına ve hem de sorumluluklarına dikkat çekmek isteriz. Kaldı ki Altıncı Söz’de “Ey dil, iyi tat!” diye sorumluğa ikaz eder.

Dil, hem ikrarı ve hem de inkârı dışa vuran uzvumuzdur. Bu noktadan imanın kemâle yükselmesi dilin kontrol altına alınarak kullanılması ile mümkün iken küfrün tedennisi de dilin hâkimiyetine girerek olmaktadır.

Gıdalar dil ile tadılır, mideye gönderilerek sindirilmesi ile vücudun besin ve enerji ihtiyacı karşılanır. Dilin imtihanı işin başında başlıyor. Allah’ın rahmet eserleri olan gıdalardan dil ile helâl olanları tadılmalıdır. Bu işlem iktisatla yapılmalıdır. Helâl gıdanın iktisatla alımı doğrudan kalbin, aklın ve ruhun istikametini büyük ölçüde sağlamaktadır.

İşte Bediüzzaman Hazretleri bu noktada: “kuvve-i zaika yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle, midenin fevkinde hükmü var, makamı var.” ifadesiyle manevî şükrün olabileceğini söyleyerek bu hakikatlere işaret etmektedir.

Haram ve iktisatsız alınan gıdanın kalbin ve ruhun kemaline faydası beklenilmez. “ehl-i gaflet ve ruhen terakki etmeyen ve şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedir.”, ifadesiyle gafletten kurtulmayan, ruhen terakki etmeyenin dili ön plana alarak adeta dilin zevk ve hatırı için harama helâle dikkat etmeyip israf ederek yiyen ve içenleri anlatır. Bunlar akıl, kalp ve ruhlarının sağlığını ve istikametini bozdukları için manevi şükür noktasına erişemezler. Fakat hakikî şükür ve kalp ehli olan hakikat ehli insanların dili, İlahî rahmetin mutfağındaki sayısız gıdalarına hem nâzır ve hem de müfettiş hükmündedir. Dildeki gıdaların sayısınca tad alma özellikleriyle o nimetlerin çeşitlerini besmeleyle tadıp ve tartarak değerlendirir âdeta manevî şükre çevirip mideye ve bedene haber eder. Bu bağlamdaki dil sadece maddî cesede bakmıyor. Kalbe, ruha, akla dahi baktığı için midenin üzerinde hükmü var, makamı vardır. Onların huzur ve istikametine hadimdir.

Burada dikkat edilecek özel nokta ise şudur: İsraf etmemek şartıyla ve sırf şükür vazifesini yerine getirmek ve İlâhi nimet çeşitlerini hissedip tanımak kaydıyla ve meşru olmak ve zillet ve dilenciliğe vesile olmamak şartıyla, lezzetini takip edebilir.

Bediüzzaman’ın bu izahlarının ardındaki son cümlesi dikkat çekerek ayrı bir araştırmaya davet eder: “Ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı şükürde istimal etmek için leziz taamları tercih edebilir.”

Mehmet Çetin

28.08.2015 Çiftehavuzlar Çiğli İzmir

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir