Bir Cuma haftası

Avatar photoPosted by

Londra’nın Wimbledon Camiinden bir Cuma hatırası

Londra’ya bu ikinci gelişimde, Wimbledon bölgesindeki Wimbledon Camiine ilk gelmemdeki acemilik yoktu artık. Kış olmasına rağmen içerisi bir hayli sıcaktı. Pardösü ve ceketimi askıya asarak cemaati görecek şekilde oturdum. Ezana bir hayli vakit var.

Renk, tip ve kıyafetlerini dikkate aldığımda ekseriyeti Pakistan, Afganistan ve Hindistanlı Müslümanlar teşkil ediyorlar. Az miktarda Arap ve Afrikalı olduklarını tahmin ettiğim esmer kardeşler. Yok denecek kadar da Türk. Ekseriyet üzerinden genel bir yaş değerlendirmesi yapıldığında orta ve genç yaştakilerin çoğunluğu teşkil etmesi, ümitleri yükseltti.

Pek çoğu, girer girmez “tahiyyet-ül mescid” denilen mescid namazını kılıyor. Namazdaki hareketlerine dikkat ediyorum. Türkiye’de daha çok Hanefi ve Şafîi mensubu olduğu ve bunların da namaz kılma şeklini bildiğimiz için az farklı şekilde kılanları Hanbeli ve Malikî olduklarını düşünüyorum.

Ancak, şu bir saf arkadaki gencin namaz kılması çok tanıdık idi. El bağlaması, rükû ve secde ile oturuşu ve derken selam vererek namazdan çıkışı, evet bu kardeş Hanefî idi. Sanki daha nizamî diyeceğim ama dinî ahlaka münasib düşmeyeceğinden sadece işaret etmek istedim.

Camiin geneli çok temiz ve düzenli idi. Hem ana caddeden ve hem de avludan giriş vardı. Avluda küçük de olsa araç park yeri mevcud. Avlu çıkışnda, yerde toplanmış halıları ve sona kalmış birkaç kişiyi görünce, cemaat dışarıya da taşmış, dedim.

Üç katın, iki katı camii olan binaya avludan iki giriş var. Son kat ve yan tarafta ise hanımlara dini hizmet veriliyor. Ayakkabılıklar muntazam. Abdesthane alt katta olduğu gibi üst katta da var idi. Oralar da hakikaten temiz idi. Girişte sol tarafta dolabın üzerinde teberru için para kumbaraları var idi, yanı başında da güler yüzle karşılayan görevli. Tanışık olanlar birbirlerinin Cumalarını tebrik ediyor, kısa hal hatır sonrası mescid namazını kılıp, ya Kur’ân okuyor ya da tesbih çekerek biraz sonraki namaz öncesi vaazı dinlemek üzere beklemeye geçiyor.

Başım, aniden sağa çevrildi! Caddeye bakan ana kapıdan giren engelli arabanın önce tekerleklerini sildiler ve yakınımdaki duvarın kenarına getirdiler. Arabadaki yaşlı Müslüman, ikiye bükülmüş, başını da iyice gömmüş ama hepimize estirdiği manevi atmosferiyle takdirimizi kazanmış, ibretle seyrederken sağlıklı ömür dualarımızla izledik.

Yarım saat kala, vaiz ve imam efendi, kürsüye çıktı, konuşmaya başladı. Kahverengi cellabiye dedikleri uzun elbisesi, uzun gür siyah sakalı, ses ve hitabetindeki sakin ve samimî hareketi konuştuğu dilini anlayamama engelini çoktan aşmıştı.

Camiinin bir görevlisi de elinde bir kova ile safların arasını dolaşarak hissedilen sessizlikte teşekkür dualarını yaparak para topladı.

Vaazın bitiminde dış ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. İç ezanın akabinde hutbenin sadece Arapça kısmını okudu ve “akımüssalah” diye namaza davet ederek indi. Munis ve okuduğuna müdrik olarak namazı kıldırdı. Bir an kendimi, Kâbe’deki o yanık sesli imamın arkasında hissettim, yıllar sonra. Selamın ardından onlar az uzun duasını yapan imama âmin dediler. Bazıları ise son sünnete durdu, bazıları çıktılar.

Camiden çıkan hanımları bekleyen ve nihayet onlarla buluşan kocaları ile beraber evlerine dönüyorlar.

Bu hatıramı muhtemelen İngiliz olan iki genci anlatarak bitirmek isterim. Biri çaprazımda namaza durdu, uzun sakallı ve İngiliz sarısı renkli diğeri giydiği uzun etekli beyaz elbisesi ile iki saf geride. İkisinin de kıldığı mescid namazındaki huşu hâllerini unutmamak üzere ibret ve takdir dualarımla izledim.

Mehmet Çetin

16.02.2019 Londra

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir