Bediüzzaman’ın “Eyvah”ları İstanbul Sözleşmesini sarsacak!

Avatar photoPosted by

Eğrisiyle Doğrusuyla

İstanbul Sözleşmesi 9

Cemiyet içerisinde yaşayan nice büyükler var ki onlar toplumun düşünen aklı, konuşan dili, vuran eli ve hisseden kalbidir. Dertleri, sıkıntıları ve musîbetleri çeken bir paratoner olarak herkesten önce hisseder, ağlar, dua eder ve Allah’ın izniyle o belânın def’ine öncü olur.

İmtihan ve mücadele enfüsi âlemde devam ettiği gibi afakî âlemde de sürmektedir.

Enfüsî dünyasındaki ibadeti ile devam eden toplumun kutup yıldızı, kendi dünyasını nurlandırırken etrafına da ışık yaydıkça zulmet kaçar.

Aile hayatının olmazsa olmazı olan karşılıklı emniyet, hürmet ve muhabbetin sarsılmaması için dışarıdan gelen müfsid cereyanlara dikkat etmek gerekir. Hiçbir müfsid, ben müfsidim demez. Bunun için suret-i hak gibi görünen sinsî müfside meyil, insanın ayağını kaydırır. Onun çekim alanına yaklaşmak, tuzağına düşmeyi hızlandırır.

İşte bu hassas dengenin bozulmaması için Bediüzzaman, eser ve talebeleri ile enfüste kalb ve afakta ailenin bozulmaması hususunda devamlı imanî tahşidatta bulunur. Kalb, insanın; aile de toplumun merkezidir. Her halükârda merkezin mukavim olması icab eder.

Fert ve cemiyet hayatının içerisinde terbiye konusunda hanımın şefkati çok tesirli olduğu gibi ifsad mevzusunda da şehveti çok tesirlidir. Şefkatin tahriki, şehvetin itidali istikameti sağlar.

Kahramanlık, ihlâs ve şefkat, kadının erkeğe baskın olduğu hasletidir. Sefahet ve ahlâksızlıktaki kadın, vaziyet mütalâasında bulunmalıdır. Yapacağı durum değerlendirmesi ile bir anlık şehvetine mağlûbiyete değil; ilerisini, geleceğini düşünerek nefsin, anlık tahrikinden sıyrılmalıdır. Fıtrî zaafiyeti, o imansız ellerde sefil olmamalıdır.

Meşrû dairenin haricindeki zevk ve lezzette, onlardan daha fazla elem ve zahmet vardır. Kadın, sekiz dokuz dakika sefahatteki zevkin cezası olarak, dünyada dahi sekiz dokuz ay ağır bir yükü karnında taşır ve sekiz dokuz ay da o hamîsiz çocuğun yetiştirilmesinin meşakkati, o sekiz dokuz dakikalık zevki hepten anlamsız kılar, zararlı olduğunu ihtar eder. Dolayısıyla aklı başında kadın, meşru dairedeki keyif ve lezzete kanaat ederek, o sefih hayatın cazibelerini bir tuzak olarak bilir, uzak durur.

Şefkat, kadının en bariz ve istisnasız vasfıdır ki inkişafı, evlâdının ve dolayısıyla cemiyetin saadet ve kurtuluşuna vesiledir. Hem onlar, şefkatlerine mukabele istemeyecek kadar kahraman ve fedakârdırlar.

İstanbul Sözleşmesi mütalâalarımızın sonunda, yukarıda mealen aktardığımız çareleri tavsiye eden Bediüzzaman’ın tesbit ve duasıyla bitirelim:

“ ‘Eyvah!’ dedim.  ‘İnsanın, hususan Müslümanın sığınağı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?’  dedim. Sebebini aradım. Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâm’a zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefahete sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisâ (kadın) taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki, bu millet-i İslâm’a bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemşirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâtlarıma kat’iyen beyan ediyorum ki: … Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar! Allah, bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin. Âmin.” [1]

Bizim kadınımız, Allah’ın izniyle imanından aldığı kuvvetle, mazimizdeki kahramanlığı ve kudsî gayretiyle bu gibi sözleşme kaplı ifsad tuzaklarını bozacaktır.

Mehmet Çetin

9 Şubat 2020 Bostanlı İzmir

[1] Bediüzzaman Said Nursi,  Lem’alar, s. 322, 324

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir