Bahar Yolculuğu

Avatar photoPosted by

Bahar ihya ve uyanışın, ayağa kalkmanın, heyecanın mevsimidir. Bütünüyle bahar, Muhyi’nin azam ve envai çeşidiyle tecelligahıdır. İnsan baharda kışın rehavetini atarken tabiat ise yaşadığı heyecanıyla zevkini ve şevkini nazarımıza arz ediyor.

Yolculuk sıhhat kaynaklarından birisi olsa gerek. Bulunulan mekânın tebdilinin ferahlığa sebep olduğu atasözlerinde dile getirilirken ifade etmek istediği başka manalar da olmalı.

Öncelikle sünnet olan bir davranıştan bahsetmek daha münasiptir. Efendimiz (asm) öfkelendiğimizde bulunduğumuz hâlimizi değiştirmemizi tavsiye eder. Oturuyorsak ayağa kalkmamızı, içeride isek dışarı çıkmamızı, yani tebdil-i mekân ile öfkenin hafifletilerek, izalesini tavsiye eder.

Tebdil-i mekânın sadece yapana değil, muhatap olana da faydası var. Sizi karşılayanın yaptığı hazırlık onunda hayat ve hareketinde değişikliklere ve hareketlere sebep oluyor. Hareketle gelen hayat ve enerji bereketi, bulunduğu havanın hareketini, içerisindeki ufunetini, atamadığı ama birinin tahriki ile atılacak negatif elektriğin boşalmasına sebep olur.

Bunlar ile beraber hâsıl olan nice faydalar vardır. Saymaya ve yazmaya başlasak ne bu köşe yeter ve ne de bizim malumatımız.

Yine hadiste vardır ki birisini tanımanın yollarından birisi de yolculuk imiş. Beraber yaptığınız yolculuk ile arkadaşınızın karakterini tanıyorsunuz. Ona göre hareket ediyorsunuz.

Otobüsümüz Konya’ya doğru gidiyor. Yolda ısrarla bütün beldelerde durup, yolcu toplarken esasında benim sabrımı da denemiş oluyordu bu bahar yolculuğunda. İzmir Uşak arası iki veya üç saatte alınırken dört saatte alınan bir yolculukla sabretmekten başka çareniz kalmıyor. Şoför ile tartışmaya kalkmak, mevcut huzurunuzu, tabiat tefekkürünüzü bozduğunuza değmeyecek.

Dışarıya bakıyorum. Ağaçlardaki henüz açan minicik yapraklar dikkatimi çekiyor. Bu dikkatimi Konya’ya varıncaya kadarki yol boyunda sıralanan ağaçların yapraklarının Ege bölgesindeki ağaçların yaprakları kadar açılmadığı, çoğunun daha çiçekte olduğunu fark ediyorum. Niçin bazı ağaçlar çiçekli açarken bazıları çiçeksiz? Yeşilin bütün tonlarını yapraklarda seyrederken çiçeklerde de sadece beyazın değil diğer renklerin tonları da dikkati çekiyor. Hemen yolun kenarındaki tarlalarda bir karışa varmayan ekin boyları, derecikler, tepeciklerin hem etrafında ve hem de tepesindeki ufak boylu ağaçlar ama en ilerisindeki dağların tepesindeki karlar bütün beyazlığı ile bizi de unutma, görmemezlikten, yazmamazlıktan gelme. Sen her ne kadar yazına dâhil etmeyi unutacak olsanda Rabbimiz bu tabiat denilen İlâhî tabloda bize öyle vazifeler verdi ki buradan Konya’ya kadar anlatsak bitmez dediler, adeta.

Ciddi misiniz, dedim onlara. Şaka yapıyor bir halimiz mi var ey insanoğlu, deyince yerimden hareketlenerek kendime geldim. Taharri ile tefekkürümü derinleştirmeye başladım. Yolun kenarından başlayan nazarımı öyle ustaca çekti ki kendisin eh helal olsun. Önce ağaçların yaprakları, çiçekler, ekinlerin boyu derken eteklerine tırmandığımı anlayamadan tepesine çıkmışım, dağın. Karın ayağımı sarması, aşağıda yumuşak havanın burada dondurması ile rüzgârın bile sallaması ile tepede bahara umumen bakmaya çalıştım. Doğrusu yukarıdan azamet-i İlâhiyenin haşmeti daha geniş açılı hali ile görülüyor. Buna bir de uçak yolculuğunda daha ileri ufukları görerek şahit oluyor insan.

Bahar ufkuna dışarıdaki âlemin hareketliliğini yazarken içimizdeki hareketliliği göz ardı edemeyiz. İçimizde de iki hareketlilik var. Hem vücudumuzda hem ruhiyatımızda. Vücud, dışarıdaki iklim ve mevsim değişikliğine intibak etme ile meşgul iken, ruhiyatımız ise bu değişikliklere göre duygular, hisler, düşünceler, sırlar gibi bilemediğimiz nice arkadaşları ile hazırlık yapıyorlar.

Otobüsümüzün üzerinde bulunduğu şu çift şeritli yollarda seyahatimiz devam ederken, teypten çıkan “Ruhum senin, kalbim senin…” mısraları ile muhabbetin dile gelmesi tefekkürün mecrasına renk kattı. İnsan, ruhunu kalbini kime böylesine teslim edebilir? Bu kadar kolay mı? Ruhun teslimi manen, kalbin teslimi madden ölmenin bir başka şekli ile ifadesi değil mi? Bir muhabbet bu kadar bedele değiyor mu? Teypten ses gelmeye devam ederken bu suallerime cevap da geldi: “Üzülme sen meleğim, gün olur kavuşuruz…” Anlaşıldı, insanoğlu sevdiğine ruhunu ve kalbini teslim ediyormuş. Bu sefer ben şaşırmaya başladım. Bahardaki yolculuğumun bu noktasında teypten gelen “Seni andım bu gece..” ikazı ile sizden ayrılarak yolculuğuma izninizle yalnız devam ediyorum ve size veda ediyorum.

Mehmet Çetin

26.04.2012-Uşak

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir