Âyetleri Risale-i Nur ile okumak-3

Avatar photoPosted by

Na’büdü Mütalâaları-15

Kur’an’da âyetler mütalâa edilirken; zikredilen kıssalar, tarihî hadiseler, nebilerin arasındaki veya hayatındaki vakıalar olarak okunursa, nakıs kalır, alınması gereken ders eksik olur. Esasen bu ifadeyi de biraz aşarak şöyle demek daha münasip olsa gerek: Kıssalara kendimizi dahil etmez isek alınan ders kamil manada olmaz.

Firavun’a, Hakk’ı tebliğe giden Musa’nın (as) yanında olup,  Züleyha’nın teklifine karşılık Yusuf’un (as) ihlasına şahit olup,  zina için izin isteyene köpüren Ömerlerin (ra) tepkisine karşılık şefkatle ikna eden Resul-i Ekrem’in merhametini müşahade edip ve nihayet Ramazan-ı Şerifde ; “üşüme üşüme” diyerek yorganını örtmek isteyen sarhoşa Üstad Bediüzzaman’ın  kızmadan, re’fetle, merhametle muamele edip, ağlayarak tövbe eden o sarhoşun hidayetini görerek adeta zamanı aşıp yaşayarak alınan ders elbette daha tesirli olur. Böylece okunan ayet, siyer ve kıssalara dahil olup yaşayarak mütalâa etmek, daha isabetli olur.

Risale-i Nur’da âyetler umumen bu manada tefsir edilmektedir. Külliyatta en fazla tekrarlanan âyet olan İsra suresinin 44. Âyetin tefsiri birkaç yerde yapılması ile beraber Âyetü’l-Kübra’da ise bambaşka yapılır. Burada tamamen âyetler tabiatın içerisinde yaşayarak okunur. Kâinattan Halıkını soran seyyahın müşahadeleridir. Zamanın vartaları ve çarelerinin izah edildiği mukaddeme sonrası seyyaha gözünü açması ve kâinata bakması yani okuması ise “ Bana bak, aradığını sana bildireceğim!” şeklinde söylenir. Deney yaptırılır başka bir risalede. ‘Bir kabza karışık tohumu al, karanlıkta kesif toprağa at, her tarafı istila etme kabiliyetinde olan su ile sula sonra gel bak; her tohum kendi sümbülünü vermiş, hiçbiri birbirine benzemiyor…’ ifadeleri ile deney yaparak, müşahede ederek âyetler okunur.

Fussilet Suresinin 53. Âyetinde ifade edilen; dışımızdaki âlem ile içimizdeki âlemde bulunan âyetlerin okunmasını ise Otuz Üçüncü Sözün Otuz Üç Penceresi ile okuyoruz.

Her şeyde O’nun birliğine delil olan alametleri ise;  kırk sene ömürde otuz sene tahsilde öğrenilen dört kelime ve kelam ile Katre’de anlatılarak elli beş lisanlı âyetler okunur.

Misallerini çoğaltabileceğimiz ancak köşemize sığdıramayacağımız âyet okumaları Külliyatın ana mevzusu olup, tabiatın içerisinde, hem içimizdeki ve hem de dışımızdaki ayetlerin okunmasını ta’lim etmektedir.

Ta’lim, muallim ile olur. İşte Hz. İbrahim (as) nesline meveddetinden ve merhametinden dolayı Rabbinden âyetlerini okuyacak, onları günahlardan temizleyip, yaratılış gayelerini bildirecek bir evlad ister.

Rabbenâlı ayetlerden olan bu dua ise şöyledir:“Rabbimiz! Neslimizden, onlara Senin âyetlerini okuyacak, kitabını öğretecek, kâinatın yaratılış sırlarını ve gayesini bildirecek ve onları inkâr ve isyan kirlerinden temizleyecek bir peygamber gönder. Kud­reti herşeye galip olan da, hikmeti herşeyi kuşatan da muhakkak ki Sensin.”[1] âyeti yaratılış sırlarının anlatılmasını, günahlardan temizlenmesini ve nihayet âyetleri okuyacak birisinin gelip okuması şeklindeki  İbrahim’in (as) duasına amin der, dahil olmamızı niyaz ederiz.

Biz bu duayı Rabbenâlar ile yaparken hem kendi adımıza ve hemde kâinat ve masiva namına yapmış oluyoruz. Onların kendi hal dilleri ile yaptıkları tesbihatları kendi duamıza dahil ederek “Ey Rabbimiz” diye takdim ediyoruz. Böylece cüz’i olan duamız külliyet kesbediyor.

Rabbenâyı ifade ederken, huzurda okurken, kâinatta müşahade ederken yalnız olmadığımızı, “Ey Rabbimiz” diyerek çoğul takısı ile ifade edip, hemen arkamızda âlemin olduğunu ve fakat onlara vekil olduğumuzu unutmadan ama yaşayarak yapılan okumaların ve duaların indallahda makbul olacağını ümid ve temenni ederiz.

Mehmet Çetin

23.09.2011- Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir


[1] Bakara,129

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir